Kapıldım gittim bir an hayaller dünyasına. Sanki daha dün gibiydi. Başındaki beyaz renkli tülbendiyle, aksakalıyla, elindeki 99’lük siyah renkli teşbihiyle, gri renkli şalvarıyla, hızlı hızlı adımlarıyla camiye giden babam ve ona yetişmeye çalışan ben. Sahi babam mı hızlıydı yoksa yavaş olan ben miydim? Babamla yolculuk hep özel bir gayret gerektirirdi.

Babamla cami yolundayız bir ikindi vakti, mevsimlerden sonbahar. İşte karşımızda Çaykara market. Ahmet, Yılmaz ve birkaç genç dut ağacının altında sohbet eşliğinde çekirdek çıtalıyorlar. Selam, hal hatırdan sonra devam ediyoruz yolumuza. Biraz ileride yolun sağında kerpiçten evini kışa hazırlayan Şeyho emmi ilerleyen yaşına rağmen sıva yapıyor tek başına maşallah. Hemen karşı tarafta yolun solunda eski muhtarlardan Lami emminin misafirler için inşa ettiği köy odası meydan okuyor zamana. Kimleri ağırladı, yatsı namazı sonrası babamla kaç gece oturup sohbet ettik, çay içtik köyün emektar insanlarıyla, bir dile gelse... Biraz daha ileride camiye yakın boş arsada oynayan çocuklar var. Bir annenin sesi kulaklarımda seslenirken çocuklarına.3-4 yaşlarında masum bakışlı, sıcakkanlı bir kız çocuğu, tatlı mı tatlı kim bilir şimdi kaç yaşlarında ve hoparlörlerden yükselen ezan sesi; Allah u Ekber, Allah u Ekber... Dudaklarımızda Aziz Allah, babam önden ben ardından camideyiz elhamdülillah. 

Sonra bu yoldan garp tarlasına gidişimiz canlandı yorgun argın bu hafızamda. Mezarlık cami avlusuna bitişikti. Mezarlık korkum vardı. Mezarlığa her yaklaştığımda adımlarımla beraber kalp atışlarım hızlanır türbelere bakmadan hızlıca yürür geçerdim bu yoldan. Ölülerden zarar gelmeyeceğini, asıl dikkat edilmesi gerekenlerin diriler olduğunu çok geç fark ettim.

Bu yolun hatırası var bende; asıl hatıra bu yolda karşılaştığım, hasbihal ettiğim 7’den 70’e tüm köylülerimdir ve bu yolun ötesinde cami var. Cami ikinci adresim olmuştur hep hayatımda. Rabbim minarelerimizden ezan sesini, camilerimizden ise cemaati eksik etmesin (amin)