Türkiye’de şuan yeniden inşa edilen barış süreci ve bu sürecin dış ticarete etkilerini tartışmak her zamankinden daha önemli hale gelmektedir.
Ülkemizin özellikle son 40 yılı, yalnızca siyasi ve toplumsal açıdan değil, ekonomik açıdan da çatışmaların gölgesinde geçti. Bu süreçte terör olayları, iç güvenlik sorunları ve bölgesel istikrarsızlıklar, ülkenin üretim gücünü, yatırım ortamını ve en nihayetinde dış ticaretini doğrudan etkiledi. Oysaki barış, sadece toplumsal huzuru değil, ekonomik refahı da beraberinde getiren stratejik en gerekli bir ihtiyaçtır. Türkiye’de şuan yeniden inşa edilen barış süreci ve bu sürecin dış ticarete etkilerini tartışmak her zamankinden daha önemli hale gelmektedir. Hatırlanacağı üzere yakın geçmişte 2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm süreci, Türkiye'nin sadece siyasi iklim üzerinde değil, ekonomik göstergelerini de doğrudan etkilemişti. O dönemde Güneydoğu Anadolu Bölgesine yapılan yatırımlar artırılıp, lojistik ağlar genişletilerek, KOBİ’ler daha aktif hale getirilmişti. Bölgede sanayi altyapısına yönelik ilgi artarken, ihracata dönük üretim kapasitesi de yükseldi. Kısacası, barış ortamı yatırım iştahını körükledi.
Barış süreciyle birlikte özellikle Ortadoğu’ya yapılan ihracatta dikkat çekici bir artış yaşandı. Çünkü güvenli bir Türkiye, komşularıyla ekonomik bağlarını daha da kuvvetlendirebilir. Irak, İran ve Suriye gibi sınır ülkelerle ticari ilişkilerde güvenlik riskleri azaldığında, ihracat hacmi büyür, lojistik maliyetleri düşer ve özel sektör daha cesur adımlar atar. Kalıcı bir barış, dış ticarette öngörülebilirliği artırarak hem ihracatçıya hem de ithalatçıya uzun vadeli plan yapma imkânı sunar. Ayrıca Türkiye’nin jeopolitik konumu, barış ortamında bir avantaja dönüşebilir. Avrupa ile Asya arasında bir enerji ve lojistik koridoru olma potansiyeli, ancak istikrarlı bir siyasi iklimde tam anlamıyla değerlendirilebilir. Çin'in "Kuşak ve Yol" projesi gibi uluslararası girişimlerde Türkiye’nin daha etkin bir rol alması da barışla mümkündür.
Barışın getireceği ekonomik kazanımlara bakacak olursak bunların en başında yeni ticari pazarlar gelir. Türkiye'nin özellikle Orta Doğu, Kafkaslar ve Kuzey Afrika ile ekonomik ilişkilerini geliştirmesine zemin hazırlar. İç güvenlik risklerinin azalması, karayolu ve demiryolu taşımacılığının daha verimli işlemesini sağlar. Yabancı yatırımcılar barışın en büyük kazanımı olan güven ve düşük risk ortamını gördükçe yatırımlarını Türkiye’ye doğru kaydırmaya başlayacaktır. Bunun yanında İç güvenlik risklerinin azalması, karayolu ve demiryolu taşımacılığının daha verimli işlemesini sağlayacaktır. Barışın bir diğer ekonomik anlamdaki etkisi doğrudan gelir getirici sektörler olan Turizm ve hizmet sektörlerini canlandırıp ülke içerisine giren döviz girdisini yükseltecektir.
Barış süreci, sadece insani ya da siyasi değil, aynı zamanda ekonomik bir meseledir. Kalıcı bir barış ortamı, Türkiye'nin dış ticaret potansiyelini en üst düzeye çıkarabilecek en önemli stratejik adımdır. Unutulmamalıdır ki, SAVAŞ VE ÇATIŞMA EKONOMİLERİ KÜÇÜLTÜR; BARIŞ İSE BÜYÜTÜR. Yazımın sonuna gelirken; barış sürecinin başlaması ve olumlu bir şekilde ilerlemesinde etkin rol oynayan başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, emeği geçen tüm siyasi partilere teşekkürü borç bilirim. Saygılarımla…