İnsanların yasalar önünde eşit olmadığı bir ülkede hukukun yazını da biliyoruz kışını da.
Ama..
Karşı gördüklerin ya hilkatte eşin ya dinen kardeşindir.
İnsan yani.
Bunun dışındaki kategoriler boş.
Ancak insana asalet ve adalet katacak değerleri kuruttuk
Her geçen gün bir düğme daha eksiliyorsa saygının ceketinden. Vicdan kimin umurunda? Kaybedince yaygara kazanınca gargara nasılsa!
Hatta sokaktaki açında
Dara düşmüş muhtacında bu duruma gelmesinde mutlaka hepimizin payı var.
Ama nedense hiç birimiz üzerimize alınmıyoruz.
Düşünüyorum da kuruşu kuruşuna hesap verilen haysiyetli yıllar aklıma geliyor. O zamanki insanların elde avuçta olmasa da kapıya geleni boş çevirmeyecek kadar gönülleri boldu. O yüzden sadece eski sevdalara değil, yok edilen zarafete ve asaletedir özlemimiz.
Oysa..
Kutsal kitabı oku
İstiklal Marşı korkma diyen bir ülkede bunların konuşulması bile abes sayılmalıydı. Fakat o treni çoktan kaçırdık biz.
Çünkü;
Dik durup sallanmayan
Adaleti Hakim kılan
Güçlüyü değil haklıyı savunan
Kalmadı bu devirde.
Çünkü;
Sosyal ve görsel medya insanları birbirine kırdırmak için gereken zemini buldu. Bunun adı ruhsal afet, bunları güçlü bir şekilde büyük marifet.
Çünkü;
Sosyal ve görsel medyadaki nefret seanslarının ve ekranlardaki soytarılığın reklam aralarında bile sinsi tuzaklar mevcut.
Çünkü;
Herkes kendi yanlışlarını arkadaşının önüne atıyor. Kimileri de yan gelip yatıyorsa insanlık çoktan harcanmış demektir.
Peki bunlar yapılırken yöneticiler neredeydi.
Durdukları yerde!
Bu yüzden de insanlar ne yapacağını şaşırdı. Ve ne büyük utançtır ki düşünceler ne kadar bozuksa getirisi o kadar büyük mantığı yerleşti topluma.
Bu düzene de “zamanın ruhu" dediler.
Tabi kalmışsa bir ruhu