Halkların Demokratik Partisi Şanlıufa Milletvekili Adayı Osman Baydemir ve Mersin Milletvekili Adayı Dengir Mir Mehmet Fırat, merkez Haliliye İlçesi muhtarları ile Harran Otel’de bir araya geldi.

Toplantıya çok sayıda muhtarın yanı sıra, HDP Haliliye İlçe Eş Başkanı Mehmet Melik ve partililer vardı.

Toplantıda konuşan Mersin Milletvekili Adayı ve AKP kurucularından Dengir Mir Mehmet Fırat, 2008 yılında AKP’nin bir merkez yürütme kurulu toplantısı esnasında Tayyip Erdoğan ile fikir ayrılığına düştüğünü ve bunun üzerine de gönüllü olarak siyaseti bıraktığını söyledi.

‘Siyasetten nefret ederek ayrıldım’

“Fikir ayrılığımızın asgari müştereklerde birleştirilemeyecek kadar birbirine zıt olmasını görmem üzerine üzerime düşen vazifeyi yaptım. Ve iktidar partisinin bütün nimetlerini bir tarafa bırakarak o görevlerden ayrıldım” diyen Fırat, şunları söyledi;

“2008 yılında sayın başbakanla yapmış olduğumuz tartışmada o güne kadar aldatılmış olduğumuzu, çünkü başta birbirimize namus sözü vererek üstünde anlaştığımız prensiplerden çark ettiğini görünce inanın ki siyasetten nefret ederek ayrıldım. Ancak şunu gördüm ki, devletin bütün kurum ve kuruluşları iktidar partisinin işgali altına girmeye başladı. Valiler il başkanlığı, kaymakamlar ilçe başkanlığı, daire müdürleri de yönetim kurulu üyeliği yapmaya başladılar. Bu, hep karşı çıkılan İsmet Paşa yönetiminin daha ileri düzeyde hayata geçirilmesiydi. Ama ne olduysa, cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra o mütevazı başbakan tevazuyu bırakıp insanlara tepeden bakmaya, hakaret etmeye ve insanların yaşam biçimlerine inançlarına müdahale etmeye başladı.”

‘Başkanlık değil diktatörlük sistemi’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türk usulü başkanlık sistemi” olarak tanımladığı sisteme de değinen Fırat, devamla şöyle konuştu;

“Türk usulü başkanlık sistemi denilen şey şuydu; bir icra makamında bir başkan bulunacaktı. Ama bu başkan masum olacaktı. Yani yapmış olduğu icraatlardan hiçbir şekilde sorumlu olmayacaktı. Partisi ile ilişkisi kesilmeyecekti. Dolayısıyla kendi partisinin milletvekillerini belirleme hakkına sahip olacaktı. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi yani yasama gücü ile icra gücü tek bir kişiye bağlı olacaktı. Anayasa hukukunda bu sisteme başkanlık sistemi demiyorlar, bu sistemin adı aslında oligarşik bir yapı veya daha anlaşılır bir şekliyle diktatörlüktür.”

‘İki tercih var’

Mevcut durumda Türkiye’nin önünde iki tercih bulunduğunu kaydeden Fırat, “Ben Türk usulü başkanlık sistemi adı altındaki bir diktatör yönetimi altında mı yaşamak isterim, yoksa en azından 4 yılda bir benim oyuma müracaat edilerek iktidarın benim tarafımdan yani bizler tarafından belirleneceği bir sistemde mi yaşamak isterim. Ben şahsen ikincisini tercih ediyorum. Böylesine yalan söyleyebilen bir insanın ve böylesine yolsuzluklara bulaşabilmiş bir yönetimin arkasında durabilmek veya en azından buna göz yummak bana göre o insanın suçuna iştirak etmektir” diye belirtti.

‘Artık çıldırmış vaziyette’

Cumhurbaşkanlığı yeminine dikkat çeken HDP’li Fırat, “Artık çıldırmış vaziyette. Biliyorsunuz cumhurbaşkanlığı yemininde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yemin ederken tarafsız olacağına, vatanın ve milletin bütünlüğünü koruyacağına namusu ve şerefi üzerine yemin etti. Bana göre namus ve şeref insanı insan yapan iki unsurdur. Eğer bir insan o yemine inanmıyorsa cumhurbaşkanlığı değil insana sultanlık da verilse kusura bakmayın ben namus ve şerefimi ortaya koyarak üzerine yemin etmem demesi lazım. Ama bugün meydanlara inmiş. Yapmadığı hakaret yok. Hele özellikle kutsal İslam dinini öylesine kullanıyor ki insanların İslam’a karşı olan inancını rencide ediyor. Çünkü her din, özellikle de son din Müslümanlık yalan söylemeyi, hırsızlık yapmayı ve boşu boşuna yemin etmeyi yasaklar ve bunun hesabını da mutlaka sorar” dedi.

AKP’yi kuran kadrolar olarak “birbirlerine temiz olma sözü” verdiklerini anlatan Fırat, “Ak biliyorsunuz beyaz demektir, temiz demektir. Biz temiz olmaya namus sözü vermiştik birbirimize. Ama maalesef resmi adı her ne kadar ak ise de, beyaz olduğundan hepimizin şüphesi var” diye konuştu.

‘Bu gemide hepimiz varız’

Fırat’ın ardından konuşan HDP Urfa Milletvekili Adayı Osman Baydemir, “70 yıldır inleyen bir coğrafyanın insanlarıyız. Bu seçim cumhuriyet tarihinde yapılan hiçbir seçime benzemiyor. Bu seçimde HDP demek, barışa omuz vermek demektir. Bu seçimde HDP’ye destek vermek demek bir daha bu coğrafyada kardeş kavgasının nüksetmemesi demektir. HDP’ye destek vermek demek, Türkiye’nin güneyine kuzeyine batısına şehit cenazelerinin gitmemesi demektir. Türkiye’nin büyük bir rota kayması, büyük bir felakete sürüklenmesinin önüne geçmek demektir” diye konuştu.

Türkiye’yi bir gemiye benzeten Baydemir, “Geminin dümeninde kimin olduğundan daha önemli bir şey var, o gemide hepimiz yaşıyoruz. Eğer dümeni çeviren bu gemiyi batırırsa hepimiz batarız. HDP geminin batmasına izin vermeyecek yegane siyasal güçtür” dedi.

‘Urfa cumhuriyet tarihi boyunca yoksullaştı’

Urfa’nın cumhuriyet tarihi boyunca yoksullaştırılan bir coğrafya olduğuna dikkat çeken Baydemir, Urfa’nın sorunlarına dair şunları söyledi;

“Bu hükümet döneminde Urfa yıldan yıla geri gitmiştir. Doğum hastanesinde hem doktor, hem alt yapı, hem hemşire eksikliğinden kaynaklı her gün doğum yapan kardeşlerimiz yaşamlarını yitiriyor. Çocuk hastanesinde bir yatakta 3-4 tane 3-4 tane çocuk tedavi ediliyor. 1700 kapasiteli hastanenin temeli bir türlü atılmıyor. Suruç sulama kanalının 4 kez açılışı yapıldı ama halen su verilmedi. Bütün vaatler defalarca ifade edildi. Şimdi sayın başbakan hızlı tren yapacağız diyor. Ölme eşeğim yaz gelsin.”

Muhabir: Haber Merkezi