Beden ve ruh arasındaki ilişkinin tarihsel kökeni Antik Yunan çağından Aristoteles ve Platon’a dayanır. Platon ruhun doğumdan öncede var olduğunu ölümden sonra da varlığını koruduğu görüşünü savunur. Aristoteles de canlıyı canlı yapanın “şey” yani ruh olduğunu savunur. Ona göre beden ve ruh arasındaki ilişki madde ve form arsındaki ilişkiye benzer. Ölümle form(Ruh) ortadan kalkar ve madde(Beden) parçalanmış olur. İleriki bölümde tartışacağımız Beden ve Ruh filminin çekildiği mekâna baktığımızda büyükbaş havyaların kesildiği ve parçalara ayrıldığı bir mezbahadır. Hayvanların kesildikten sonra ruhun sonlandırıldığı ve bedenin parçalara ayrılması Aristoteles’in madde-form görüşünü destekler niteliktedir. Bunun dışında beden ve ruh her dönemde farklı disiplinlerin ilgi odağı olmuştur. Her biri kendi perspektifinden beden ve ruh arasındaki ilişkiyi çözümlemeye çalışmıştır. Bu durum, günümüz sanat dallarında görmek oldukça yaygındır. Son örneği olarak 67. Uluslararası Berlin Film Festivali’nde ‘Beden ve Ruh’ adlı filmiyle ‘Altın Ayı ‘ ödülünü alan Macar yönetmen ILdiko Enyedi ile tekrar dikkatleri üzerine çekti. Bu kadar hassas bir konunun farklı bir bakış açısıyla işlenmesi ve oyuncuların harika performansı sayesinde bu ödülü fazlasıyla hak ettiğini söyleyebiliriz. Filmin ilk sahnesi karlı bir ormanda erkek ve dişi geyiklerin birlikteliğiyle başlar. Film ilerledikçe ilk sahnenin rüyayla başladığını öğreniyoruz. Sonrasında devam eden mezbaha sahnesiyle Yönetmenin belki de bu mekânı seçme nedeni: ölümün, kanın, ruh ve beden arsındaki o ince çizgiyi vurguladığı içindir. Mezbahada büyük baş hayvanların çekim palanlarına baktığımızda onların gözlerine odaklanmıştır. Biliyoruz ki ruh, bedeni terk edince gözler hareketsiz kalır. Mezbaha dışında ölüm ile yaşam arasında o ince çizginin kanla vurgulandığı bir başka mekân da savaş alanlardır. Yönetmen ölümü kanla özdeşleştirmiştir. Maria, mezbahaneye yeni atanmış kalite kontrol denetçisidir. Sezgisel gücü çok yüksek ve zeki bir kadındır. Çoğu kişiye göre a-sosyal bir kişiliğe sahiptir. Belki de onu bu kadar yalnızlığa iten, kendisini anlayacak kapasitede birinin olmadığı içindir. Zaten tanıştığı Endre kendisini anladığını düşündüğü için onu duygusal anlamda kendine yakın hissediyor. Duygusallığın ötesinde Maria, Endre’i hayatının merkezine alıyor, Endre onu reddettiği sahneden sonra, Maria’nın bileğini kesip intihara kalkışıyor. Yönetmen yine mezbahada olduğu gibi ölümü kanla gösteriyor. Yoksa farklı intihar yönetmeleri de vardır. Maria ile Endre arasındaki yakınlaşma ilk olarak bir rüya ile başlıyor. Rüyada kendilerini erkek ve dişi geyik olarak görürler. Birlikte gördükleri rüyayı psikanalistlerin( Freud, Jung, Adler )yaklaşımlarıyla değerlendirmek bir yanılgı olabilir, çünkü bilinçaltını sorgulamaya kalkışırsak gerçek hayatla ilgili yaşantıların olması gerekir. John Locke insanın zihni doğuştan boş bir levha yani ‘Tabularasa’ gibidir, onu deneyimlerimiz sayesinde doldururuz görüşünü savunur. Maria’ın kalbi de sanki doğuştan boş bir levha gibi onu bu deneyimlerle doldurmaya çalışıyor. Aşkla ilgili müzik dinliyor, erotik film izliyor, parkta öpüşen çiftlere bakıyor... Film ise bir rüyayla başlayıp sonra gerçek hayatla devam ediyor. Gözden kaçırmamamız gereken bir başka nokta da ikisinin de aynı rüyayı görmesidir. Mezbahada sığırların çiftleşmesi için bulundurulan ilaç çalınıyor kimin çaldığını bulunması için görevlendirilen psikolog sayesinde Maria ve Endre aynı rüyayı gördüklerinin farkına varıyor. Bu filmde aşkın eksik yanlarımızı ne kadar tamamladığını ruhen ve bedenen eksik iki karakter üzerinden sabırla gösteriyor. Aşk kolu sakat olan Endre’yi yeni iki kola sahip olmasını sağlayacaktır. Maira da aşk sayesinde eksik kalbi dışında ikinci bir kalbe sahip oluyor. Burada beden ve ruhların yer değiştirdiğini görüyoruz. Bizler aşkın zamandan, mekândan, yaştan bağımsız olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Yönetmen ruha dokunmadan bedene dokunmazsın gibi bir mesaj da veriyor. Yönetmen bu filmini masalsı bir formata sunuyor ve özetle masal şöyle başlıyor: Bir varmış bir yokmuş iki tane geyik varmış biri erkek biri dişi, meğer bunlar gündüz insana gece de geyiğe dönüşüyormuş… Her kesin Maria gibi aşk şarkısını bulması dileğiyle…
Sosyolog HALİL DUSAK
Yorum yazarak Urfanatik Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Urfanatik Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Urfanatik Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Urfanatik Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Urfanatik Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Urfanatik Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Urfanatik Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Urfanatik Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.